Son yıllarda parçalanmış aile oranların çok artmış olması bizleri çocukların fizyolojik ve özellikle psikolojik sağlıkları açısından endişelendirmektedir. Bu yazımızda ailede parçalanma ne şekillerde oluşur ve bu durumdan çocuklar nasıl etkilenir ve ebeveynler olarak çocukların bu durumları en sağlıklı şekilde atlatmasına nasıl yardımcı olabiliriz sorularına cevap oluşturmaya çalışacağız.
- Parçalanmış Aile Nedir?
Yapılan farklı çalışmalarda; ölüm, boşanma, ayrı yaşama gibi nedenlerle karı veya kocadan birinin ya da her ikisinin bulunmadığı yapılar, parçalanmış aile olarak nitelendiriliyor. Ayrıca eşlerden birinin annesi ile evlenmemiş torunlarının birlikte oturması hali de parçalanmış aile olarak kabul ediliyor.
Aileyi parçalanmaya götüren faktörleri 3 ana başlıkta inceleyeceğiz: Ölüm, boşanma ve ayrılık.
- Ölüm
Aileyi parçalanmaya götüren dış etkenlerden biri ölümdür. Ölüm sonucunda yaşanabilecek dağılma ya da parçalanma süresi ailenin yapısal dinamiklerinin ne kadar güçlü olduğuna bağlıdır.
1.2 Boşanma
Boşanma, tıpkı evlilik gibi çok eski zamanlardan günümüze kadar varlığını sürdürmektedir. Hem ilkel toplumlarda hem de modern toplumlarda ve tarihi süreç içerisinde boşanma olayı doğal karşılanmıştır. Karşılanmayan beklentiler, başarılı şekilde yürütülemeyen ilişkiler, artan tartışma ve çatışmalara bağlı olabilir.
- Ayrılma
Aile üyelerinin doğal afetler, yoksulluk işsizlik, terör, kan davası gibi sebeplerle zorunlu göç etmeleri; ekonomik sebeplerle evden uzun süre ayrılması, boşama olmaksızın evi uzun süreli terk etmesi gibi durumlar ailelerin parçalanmalarına yol açtığını belirtmektedir.
3.Parçalanmıs Aile ve Çocuk
Aile ortamı, psiko-sosyal yönden gelişen bireyin en çok etkileşime uğradığı yerdir. Bu ilişkiler, bireyin kendine güvenmesini, kendine ve diğer bireylere sevgi duymasını, kimlik kazanmasını, kişilik gelişimini, sosyal beceriler geliştirmesini ve topluma adaptasyon sürecini olumlu yönden etkiler.
En küçük toplumsal kurum olan ailenin yasalarla ve geleneklerle belirlenen çeşitli görevleri arasında, çocukları ruh ve bedenen sağlıklı yetiştirme ve kişiliklerinin gelişimini sağlama işlevi de önemli bir yer tutmaktadır. Bunların yanı sıra sağlıklı ve işlevlerini yerine getirebilen bir ailede büyüyen çocuk; kendi bireyselliğini kazanabilir, duygularını tanıyıp onları düzenleyebilir ve etkin ifade biçimleri geliştirebilir. Problem çözme becerisi kazanabilir, sorunlara karşı farklı ve etkili çözüm mekanizmaları geliştirebilir.
İşlevlerini yerine getiremeyen ya da farklı sebeplerden dolayı parçalanmış ailelerde yetişen çocuklar bu durumdan nasıl etkilenmekte, bunu inceleyelim. Tahmin edilebileceği gibi çocuğun duruma verdiği tepkiler, geliştirebileceği psikopatolojiler çocuğun yaşına, bebekse mizacına, yaşı daha büyükse karakterine, genetik yapısına ve yatkınlıklarına göre değişkenlik göstermektedir. Ailenin parçalanma nedeni de çocuğun durumdan nasıl etkileneceğini ve etkilenme düzeyini belirleyebilmektedir.
Ailenin parçalanması ölüm, boşanma ve ayrılma şeklinde olmak üzere üç ana şekilde gerçekleşmektedir.
3.1 Ölüm Nedeniyle Ailenin Parçalanması
3.2Çocukların Ölüm Anlayışı
Ölüm, çocuklar için anlaşılması zor bir kavramdır. Çocukların anne ya da babasının kaybı çocuğun yaşamına yeni zorluklar getirmektedir. Kaybı izleyen süreçte çocuklar bir yandan ölüm olayını anlamlandırmaya çalışırken diğer yandan da anne ya da babanın kaybını kabullenmeye ve değişen yaşam durumlarına uyum sağlamaya çalışmaktadırlar.
Çocukların ölümü algılayışı, çocukluk çağı boyunca gelişen bilişsel olgunlukları ile paralel gelişmektedir. Çocukların kayba vereceği tepki, bulundukları duygusal ve bilişsel gelişim dönemiyle bağlantılıdır.
Çocukların ölüm anlayışlarını yaşlarına göre sınıflandırarak kapsamlı araştırmalar yapan Vianello (1992)’ya göre çocukların ölüm anlayışı, yaş ve gelişim basamaklarına göre büyük farklılıklar göstermektedir.
2-5 yaş arası çocuklar: Bu basamaktaki çocuklar için ölüm ile hayat arasındaki ayrım çok açık olmayıp belirsizdir. Bazen ölü, basit anlamda canlıya kıyasla “az canlı” olarak görülür. Bir çocuk ölüm ile uyku arasında bir ilişki kurmaya çalışır ve ölümün daha uzun, bir çeşit daha derin bir uyku olduğunu zanneder. Bu yaştaki çocuklar sık sık ölen kişinin ne zaman geri döneceğini sorarlar. Tüm insanların bi gün öleceği fikri, küçük çocukların tam olarak kavrayamadıkları bir husustur.
5-9 yaş arası çocuklar: Bu dönemde, ölümün sonluluğu daha iyi anlaşılır. Artık çocuklar ölen bir kişinin geri dönemeyeceğini fark ederler. Bununla beraber hala, ölümün kaçınılmaz bir sonuç olduğunu anlamakta zorlanırlar. Onlar insanların ancak hastalık ya da herhangi bir trafik kazası sonucu öldüklerine inanırlar. Bu dönemdeki çocuklar, ne kadar güçlü ya da şanslı olursa olsun, herkesin öleceği fikrini tam olarak kavrayamazlar. Onlar ölümün bir son, ancak kaçınılabilecek bir son olduğuna inanırlar.
10 ve ilerisi yaşlar: Bu basamaktaki çocukların büyük çoğunluğu ölüm hakkında iki büyük gerçeği kavrayabilirler: “Ölüm herkese gelecektir” ve “ölüm hayatın sonudur.” Her ne kadar bu hususları tam olarak kavrayabilmek zor ise de, bu basamaktaki çocukların büyük çoğunluğu bunların gerçek olduğunu kabul eder. Artık onlar ölü bir kişinin geri döneceğini beklemezler. Onlar hasta kişilere ya da ölen kişiye bakan ve onu korumaya çalışan kişilerin bile bir gün öleceğini bilirler.
Çocukların ölüm algıları ile ilgili bir araştırma derlemesinde, çocukların büyük ihtimalle 9 yaşına kadar ölümü evrensel ve geri dönüşü olmayan bir durum olarak algılamadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Ergenlerin ölüm kavramları çocuklarınkinden daha soyuttur. Örneğin, ergenler ölümü; karanlık, ışık, dönüşüm ya da hiçlik gibi kavramlarla tanımlarlar.
3.3 Ebeveyn Ölümünün Çocuk Üzerindeki Etkileri
Bir çocuk anne ya da babasını kaybettiğinde, genelde okul performansı ve arkadaş ilişkileri kötüleşir. Bazı çocuklar için, yetişkinlerde olduğu gibi, anne ya da babanın ölümü çok yıkıcı olabilir ve diğer yakınlarını da kaybetme korkusu dahil ölüm konusunda aşırı duyarlılığa yol açabilir. Bazı durumlarda kardeş kaybının da benzer olumsuz sonuçları olabilir.
Tablo 2. Çocuklarda yaşına göre travmatik yaşantı ardından ortaya çıkabilecek tepkiler. (Oflaz, F., 2015).
Aşağıda çocukların bir kayıp yaşadıktan sonra yaşayabilecekleri bazı duygusal tepkiler verilmiştir.
Suçluluk duygusu: Çocuklar anne ya da babalarından birisini kaybettiklerinde bir suçluluk duygusu geliştirebilirler. Çocuk bu olayın kendisinin itaatsizliğinden kaynaklandığını, arkadaşlarıyla hiç iyi geçinmeyip çok kavga ettiğinden veya okulda başarısız olduğundan ya da ekonomik olarak aile için bir sorun oluşturduğundan böyle bir olayın meydana geldiğini düşünerek kendisini sorumlu tutabilir. Tabi bu gibi durumlarda ölen kişinin, neden öldüğüne ilişkin gerçek nedenleri çocuklara anlatmak gerekir.
Kızgınlık: Çocuklar kendilerinin en çok yardıma muhtaç oldukları bir dönemde, kendilerinden ayrıldıklarından dolayı anne ve babalarına bir kızgınlık duygusu geliştirebilirler.
Kederlilik ve Depresyon: Çocukları en çok etkileyen durum kendilerinin yalnız kalma ve terk edilme duygularıdır. Uykusuzluk, iştahsızlık, konsantrasyon eksikliği, genel fiziki rahatsızlık, enerji kaybı. Tüm bunlar, matem ve acı sonucu ortaya çıkan bazı depresyon semptomlarıdır.
Kaygı: İster yetişkin isterse çocuk olsun, sevdikleri herhangi bir kişiyi kaybettiklerinde kendi hayatında çok önemli değişikliklerin yer alacağını ve bunun ne tür bir etkisinin olacağını düşünürler. Annesini kaybeden bir çocuk, kendi bakımı ve ilgisinin kimler tarafından ve nasıl karşılanacağını düşünür.
Akademik başarı: Araştırmacılar ölüm olayının, çocukları sadece ruhsal açıdan değil, akademik başarı açısından da önemli derecede etkileyebileceğini belirtmektedirler. Yakınlarını kaybeden yaklaşık 50 ilkokul öğrencisi üzerine yapılan bir araştırmada, bu çocuklardan aşağı yukarı hepsinin okul başarısında ani bir düşüş yaşadıkları, pasifleştikleri ve diğer arkadaşlarıyla ve sosyal dünya ile ilişkilerini kestikleri görülmüştür.
Ölüm Eğitimi
Ölüm olayı çocuğa aktarılırken bunun çocuğun anne ya da babası ya da çocuğa duygusal olarak yakınlığı olan biri tarafından yapılmasına özen gösterilmelidir. Söylenen yer çocuk için önemli olmaktadır, bu nedenle sakin bir odanın bulunması, çocuğun oturtulması önerilmektedir. Çocuğa ölenin kim olduğu ve nasıl öldüğü doğrudan söylenmelidir, bilinen gerçekleri içermelidir ve en önemlisi çocuğun vereceği tepkilere hazırlıklı olunmalıdır. Çocuk birdenbire ağlamaya, bağırmaya başlayabilir ya da sadece oturarak anlam vermeye çalışabilir. Çocukla konuşurken ölen kişi hakkında “uyuyor”, “yolculuğa çıktı”, “başka bir dünyaya gitti”, “cennette”, “bize yukarıdan bakıyor” gibi ifadeler kullanılmamalıdır, ruh gibi soyut kavramlara yer verilmemelidir. Bu, yolculuğa çıkan ya da uyuyan herkesin öldüğü gibi bir his yaratabilir ya da karmaşıklık getirir. Ölüm çocuk için uzağa gitmek, hasta olmak, yaşlı olmakla karıştırılmamalıdır.
Ölüm hakkında çocuklara verilecek temel anlayışlar şunlardır: “Ölüm hayatın bir parçasıdır.” “Ölüm, vücudun temel fonksiyonlarını yitirdiği an gerçekleşir.” “İnsanlar ölen bir kişiye karşı farklı şekillerde reaksiyonlar gösterirler.” “Ölüm gelişim sürecinin son basamağıdır.” Psikolog ve psikiyatristler ağlamayarak acısını ifade etmeyip metanetini korumanın daha sonraki dönemlerde ciddi psikolojik sorunlar oluşturacağına dikkat çekmektedirler. Bu yüzden belli bir yas dönemine sahip olmak oldukça önemlidir. Dolayısıyla çocuğun yakınlarından birisi öldüğünde, yetişkinlerce hüzün ve kederini bir şekilde ortaya koymasına imkân tanınmalı hatta teşvik edilmelidir.
- Boşanma Nedeniyle Ailenin Parçalanması
4.1 Boşanmanın Çocuk Üzerindeki Etkileri
- Bebeklik Dönemi: Ebeveynlerin ruh hallerine göre iştah kaybı, mide rahatsızlığı, anne yoksunluğunun etkileri, huzursuzluk artışı, uyuma ve boşaltım sorunları, bağlanma sürecinde bozulma.
- Oyun Çocukluğu Dönemi (1-3 yaş): Yalnız bırakılma ve terk edilme korkusu, tanıdık oyuncaklarını arama, sinirli ve uyumsuz davranışlar, ağlama nöbetleri, regresif davranışlar (örn: başparmağı emme, boşaltım kontrolünün kaybı gibi.), ayrılık anksiyetesi.
- Okul Öncesi Dönem (3-5 yaş): Terk edilme korkusu yaşama, boşanma konusunda kendini suçlama, kendine güvende azalma, insan ilişkileri ile ilgili kafa karışıklığı yaşama.
- Erken Okul Çağı (5-6 yaş): İştah kaybı, uyku bozuklukları, anksiyete ve agresyonda artış.
- Orta Okul Çağı Dönemi (6-8 yaş): Derin üzüntü, kaygı, korku ve güvensizlik hissi yaşama, gelecek kaygısı yaşama, panik tepkileri, okul başarısında düşme, ebeveynlerin barışması için uğraş içinde olma, etkinliklere daha az katılım gösterme, sık ağlama, iştah kaybı, unutkanlık, günlük rutin davranışlarında bozulma, akran ilişkilerinde bozulma.
- Geç Okul Çağı Dönemi (9-12 yaş): Agresyonda artış ve davranış problemleri, boşanma nedeniyle kendini suçlama ve utanç hissetme, ebeveynlerin biri ya da ikisinin iyiliği konusunda endişe duyma, destek görmediği duygusunu yaşama, okul performansında düşüş ve konsantrasyon güçlüğü çekme, somatik şikayetler (örn: karın veya baş ağrısından şikayet etme), yalan söyleme ve suç işleme riskinde artış, istismar edilme riskinde artış, boşanmayı daha gerçekçi anlama, intikam alma isteği (sorumlu tuttuğu ebeveyni cezalandırma isteği, ebeveynin davranışından utanma)
- Adolesan Dönemi (12-18 yaş): Öfke, üzüntü, yalnızlık, depresyon, suçluluk, kaygı, hayal kırıklığı gibi olumsuz duygulanımda artış; giden ebeveynin kendini terk ettiğini düşünme, isyankâr davranışlarda artış, ebeveynlerin çatışmasından kendini ayrı tutabilme, ağır kayıp duygusu yaşama (örn: boşanmayı ailenin, çocukluğunun kaybı gibi anlamlandırma), aile ve arkadaşlarından uzaklaşma gibi farklı belirtiler sıralanmıştır.
Bununla birlikte öğrencilerin, aile parçalanmasından sonra okul yaşamlarında devamsızlık, derslere kendini verememe, ödev yapmama, öğretmenlerine karşı gelme okula gitmeyi reddetme, endişe ve fobi edinme gibi sorunlar yaşadıkları görülmektedir.
4.2 Boşanmanın Çocuğa Açıklanması
Çocuklar, ebeveynlerinin boşanması durumunda kendilerine ne olacağı konusunda yoğun kaygı hissederler. Bu kaygının azaltılabilmesi için boşanma durumu çocuklara açıkça anlatılmalıdır. Aile kaç çocuktan oluşuyorsa her çocuk için farklı zamanlar ayrılarak bu açıklamalar gerçekleştirilmelidir.
Boşanmanın çocuklar üzerindeki yıkıcı etkilerini azaltabilmek için:
- Boşanma durumu çocuğa açıklanırken çocuğun gelişimsel dönemi göz önünde bulundurulmalıdır. Boşanma ve boşanmanın nedenleri anlatılırken çocuğun anlayabileceği kelimeler seçilmeleridir.
- Açıklamayı anne ve baba birlikte ve aynı zamanda yapmalıdır.
- Ebeveynler çocuklarına boşanmanın onların suçu olmadığı konusunda güvence vermelidirler. Bu ifade gerekirse çok sık tekrarlanmalıdır.
- Hangi ebeveyn evden ayrılacaksa bu konuda çocuklara önceden açıklama yapılmalıdır.
- Boşanmadan sonraki aile düzeni hakkında bilgi verilmelidir (örn: kim kiminle ve nerede yaşayacak, taşınma olacak mı?). Ziyaret konusu da açıkça konuşulmalıdır.
- Çocuklarla ekonomik durumlar konuşulmamalıdır.
- Onlardan birer yetişkin gibi davranmaları beklenmemelidir.
- Çocuklardan taraf tutmaları istenmemelidir.
- Eşler birbirini suçlamamalıdır. Hatta eşlerin aileleri de bu konuda uyarılmalıdır.
- Ebeveynler birlikte kural koymalı ve bu kuralları birlikte uygulamalıdırlar.
- Konuşmalar sırasında çocuklara sakin ve sıcak davranılmalıdır. Onlara sarılarak, dokunularak açıklama yapıldığında onların kaygı ve üzüntü durumları azaltılabilir.
- Ayrılma Nedeniyle Ailenin Parçalanması
Ailenin çocukların yetişmesinde etkili oldukları dikkate alındığında, çocukların iki ebeveynle birlikte yaşamalarının onların gelişimi için daha yararlı olduğu açıktır. Hem annenin hem de babanın çocuk için duygusal destek, pratik yardım, bilgi, rehberlik ve denetleme gibi görevleri vardır. Çocuğun evde her iki ebeveynle birlikte yaşamasının çocuğun paylaşma, uzlaşma ve anlaşma gibi sosyal yetenekleri öğrenmesine yardımcı olduğu ifade edilmektedir.
Bazı ebeveynler, evlenip çocuk sahibi olduktan sonra ansızın haber vermeden, evlerini bırakıp giderler. Bu, çocuklar için ani ve ciddi yaralayıcı bir durumdur. Çocuk bu terk etme olayının nedenini kendisinde arayabilir. Kaybolan ebeveynin nerede olduğunu, nasıl yaşadığını, sağlığını, geri gelip gelmeyeceğini merak eder. Bu sebeple çocuğun sorduğu sorulara dürüst ve
Son Söz
Sonuç olarak ebeveynler olarak çocuklarımızın bu süreçleri en az zararla atlatması için neler yapabileceğimize değindik. Metnin genelinde de anlayabileceğimiz gibi çocuğun vereceği tepkiler birçok faktöre göre değişkenlik göstermektedir. Bütün bunların dışında güçlü bireyler olduğunuzu ve baş edemediğiniz bir durum yaşadığınızda ise destek alabileceğinizi asla unutmayınız.